Bora balistik füzesinin gerçek çatışma ortamında kullanılacak seviyeye gelmiş olması, Türk savunma sektörünün ileri teknoloji sistemleri üretme konusundaki vizyonunu ortaya koyuyor.
Geçen mayıs ayının sonlarında basın kaynakları, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Bora balistik füzesini, Kuzey Irak’taki PKK unsurlarını hedefleyen bir terörle mücadele operasyonu olan Pençe Harekatı dahilinde, yani gerçek bir çatışma ortamında test ettiğini duyurdu. Söz konusu olay, Türkiye’nin gelişmekte olan savunma kapasitesinin ciddi bir aşamaya geldiğini gösteriyor. Bora’nın resmi tanıtımı ROKETSAN tarafından 2017’de, IDEF-17 fuarında yapıldı. Mayıs 2017’de Sinop’ta denemesi yapılan füzenin ihraç versiyonu olan “Khan” da, Birleşik Arap Emirlikleri’nde gerçekleşen IDEX-2017’de görücüye çıktı. Bu gelişmelerden yalnızca iki yıl sonra Bora’nın gerçek çatışma ortamında kullanılacak seviyeye gelmiş olması, Türk savunma sektörünün ileri teknoloji sistemleri üretme konusundaki vizyonunu ortaya koyuyor.
Ankara için jeopolitik ihtiyaçlarını karşılayacak bir füze kapasitesinin geliştirilmesi, bölgesel tehdit ortamı da göz önüne alındığında önemli. Türkiye’nin Orta Doğu sınırları, uzun zamandan beri daha çok balistik füze ve kitle imha silahı elde etmek için yapılan yarıştan muzdarip.
Bora füzesinin hikayesi
Bora balistik füzesi, Türk-Çin savunma iş birliğinden doğan, Çin’in B-611 ana serisinden ilham alan bir ürün. Mevcut açık-kaynaklı literatür, Türkiye’nin 300-mm’lik çok namlulu roketatar sistemlerini ve J-600T taktik balistik füzelerini de, yukarıda bahsettiğimiz gibi, Ankara ile Pekin arasında 1990’lı yılların sonunda başlatılan ikili askeri iş birliğine kadar götürüyor.
Türkiye’nin yeni füzesi 280 km menzile sahip ve GPS/INS güdüm sistemleri bulunuyor. Çin B-611’in 50 metrelik bir CEP’si (circular error probable-balistik füzelerin isabet yetenekleri için kritik bir parametredir) olmasına rağmen, açık kaynaklı veriler, ROKETSAN’ın bu seviyeyi BORA’da 10 metre civarına indirerek daha isabetli bir silah imal etmeyi başardığını gösteriyor. Füze, yaklaşık 470 kilogramlık konvansiyonel harp başlığı taşıyabiliyor. MTCR (füze teknolojisi kontrol rejimi) kısıtlamaları ve Türkiye’nin Bora’yı ihraç etmek istediği göz önüne alındığında, füzenin mevcut özellikleri, test performansı ve gerçek çatışma koşullarında da kullanılmış olması büyük avantajlar sunuyor.
Taktik balistik füzeler: Harp sahasındaki kuvvet çarpanları
Askeri açıdan Bora taktik balistik füzesi, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) için kritik muharip kabiliyetler inşa edebilir. Mobil bir lançer tarafından taşınan füze, farklı noktalara hızla konuşlandırılabilir. Doğal olarak, mobil sistemler, sabit füze silolarına göre harp sahasında daha fazla ‘hayatta kalma’ şansına sahip. Zira hareketli lançerlerin konumlarını tespit edip hedef almak çok zahmetli bir keşif, gözetleme, istihbarat çalışması gerektiriyor.
İkincisi, Bora katı yakıtlı bir füze. Dolayısıyla, sıvı yakıtlı füzelere kıyasla (örn. Scud füze ailesi) daha kısa bir fırlatma döngüsüne sahip ve daha az sayıda personel gerektiriyor. Üçüncüsü, düşük CEP’si ve 470 kg harp başlığı sayesinde, harp sahasında, üslerden büyük askeri birliklere ve hatta menzili dahilindeki düşman kritik ulusal altyapı noktalarına kadar geniş bir yelpazedeki hedefleri bertaraf edebilir. Hassas güdüm özelliğiyle birleşince böyle bir ateş gücü, Ankara’ya birçok seçenek sunuyor. Aslında, Yemen ve Ukrayna’daki silahlı çatışmalar, Soğuk Savaş’tan kalma, çok da isabetli olmayan Tochka (SS-21 Scarab) taktik balistik füzelerinin dahi ağır hasara sebep olabildiğini gösterdi. Bu açıdan, komplike hedefe yaklaşma rotaları izleyebilen ve isabet yetenekleri yüksek yeni nesil balistik füzeler, gerçekten de oyunu değiştirebilecek sonuçlar kaydedebilir.
Türkiye’nin füze zengini bölgesi
Ankara için jeopolitik ihtiyaçlarını karşılayacak bir füze kapasitesinin geliştirilmesi , bölgesel tehdit ortamı da göz önüne alındığında önemli. Türkiye’nin Orta Doğu sınırları, uzun zamandan beri daha çok balistik füze ve kitle imha silahı elde etmek için yapılan yarıştan muzdarip. Suriye ve İran, bu bağlamda, füze sayısını ürkütücü derecede artırmakla meşgul iki örnek. Ayrıca, Kuzey Kore’nin stratejik silahlara dair teknik bilgisi bir süredir bu ülkelere akıyor. 2005 yılında Suriye Arap Silahlı Kuvvetleri’nin (aralarında Kuzey Kore yapımı 700 km menzile sahip Scud-D’nin de olduğu) Scud tipi balistik füzeleri test etmiş olduğunu hatırlamak gerekir. Füzeler, kimyasal ve biyolojik silahlar atış vasıtaları için kullanılan havada infilak (air burst) modunda test edildi ve biri Türkiye’nin sınır şehri olan Hatay’a düştü. Aynı şekilde, üst düzey İranlı Devrim Muhafızları komutanlarının Malatya, Kürecikte, yani Türkiye topraklarında, bulunan X-band radarını vurma tehditleri savurduğunu da hatırlamalı.
Dahası, Türkiye’nin etrafı Kırım ve Ermenistan’daki füze birlikleriyle çevrilmiş durumda. Ankara, yüksek irtifalı/uzun menzilli hava ve füze savunma sistemleri satın alma yoluyla savunma amaçlı stratejik silah yetenekleri kazanmaya çalışırken, MTCR çerçevesi dahilinde taarruza yönelik bir caydırıcılık kapasitesi, (yani, süregiden bir silahlı çatışmadaki tırmanma paternlerini kontrol ederek pazarlık gücü elde etmek) devam eden bir savaş halinde caydırıcılık sahibi olabilmenin (intrawar deterrence) bir şartı olmaya devam ediyor.
Son olarak, Türkiye, çok tehlikeli hava sahalarıyla çevrili. A2/AD (anti-access/area denial; erişim engelleme/bölge tutma) ağları insanlı uçaklar için ciddi tehditler oluşturuyor. Bu şartlar altında balistik füzeler, pilotların hayatlarını riske atmadan, ve özellikle de yüksek değere sahip hedefleri ortadan kaldırırken, belli bir derecede derin vuruş kabiliyeti sunabilir. Yine de, savunma ekonomisi başta olmak üzere birçok nedenle taktik balistik füzelerin hava gücünün yerini alacağını söylemek zor. Dolayısıyla, Ankara’nın 5. nesil hava gücüne yatırım yapması bir gereklilik olmayı sürdürüyor.
Bundan sonrası
Türkiye’nin balistik füze programı hakkında çok fazla spekülasyon yapılsa da, bilinen gerçeklerin bir özetini geçelim: Genellikle 300 km’den daha az menzile sahip olduğu varsayılan, kısa menzilli segment (short range ballistic missiles, 1,000 km’ye kadar menzili olan balistik füzeler) içindeki taktik balistik füzeler, özellikle yüksek hassasiyetle donatıldıklarında askeri açıdan taktik seviyede birer kuvvet çarpanına dönüşürler. Şu sıralar Bora, hanesine henüz kaydettiği gerçek çatışma koşullarında test tecrübesiyle işte böyle bir avantaj oluşturuyor. Ayrıca, Türkiye’nin Sinop testlerini son derece şeffaf biçimde sürdüregelmesi de, Bora serisinin geliştirilmesine yönelik güveni gösteriyor.
Öngörülebilir bir gelecekte, Bora serisinde tedricen ve istikrarlı bir yükselişin gerçekleşmesi beklenmelidir. Türkiye, MTCR gereklerine uyma konusunda temiz bir sicile sahip ve kitle imha silahlarının yayılmasının önlenmesine yönelik hemen tüm ana sözleşmelere taraf. Bu nedenle, askeri açıdan, Türk savunma planlamacılarının Bora serisini harp sahasında kullanıma yönelik yüksek hassasiyetli, konvansiyonel ve taktik bir avantaj olarak gördüklerini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu son durum, test sonuçlarını ve Pençe Harekatı gibi nadir yaşanan sıcak çatışmaları soğukkanlı davranarak birer avantaja dönüştürmeyi elzem kılıyor. Elimizde Bora füzesinin yol haritasına dair açık kaynaklı ipuçları olmamasına rağmen, daha kompleks hedefe son yaklaşma performansı veya geliştirilmiş harp başlığı tasarımı bir sonraki hedef olabilir. Ancak şu kadarı var ki Türk yetkililer, ikinci partinin hangi özelliklerle geleceğine hiç girmeden, Bora-2 fikrini dile getirdiler. Bu arada Ankara, muhtemelen, Türk savunma sektörünün artan performansıyla eşgüdüm içinde Bora’nın ihracata yönelik modeli için kazançlı pazarları keşfe çıkacaktır.