Uçaklar ve aviyonik sistemler, modern çağda harp sahnesini kökünden değiştirdi; geleneksel yaklaşımlarda "Doktrin değişimini" zorunlu kıldı ve takip eden yıllarda çatışma ortamının galibinin belirleyicisi oldu.
Bu yıkıcı unsurlar, beraberinde yıkıcı teknolojiler gibi bir alanın da ortaya çıkmasına sebebiyet verdi.
Her dönemde teknolojik gelişimin lokomotifi olan Savunma ve Havacılık sektörü, bu başat rolünü uçar sistemler ve alt komponentlerinde bariz şekilde devam ettirerek inovasyonda büyük adımlar attı.
Modern çağda ortaya çıkan teknolojik gelişmelerin doğal sonucu olarak ülkelerin güvenlik stratejileri çerçevesinde silahlı kuvvetlerinden beklentisi arttı ve dönüştü. Öncesinde daha statik ve katı olan askeri doktrinler, dinamik ve değişken hale gelmek zorunda kaldı. Bunun birinci nedeni bilginin genele yayılması, diğeri ise ilk nedenin bir sonucu olarak, büyük devletlerin jeopolitik gücünün çok sayıda devlete geçmiş olması.
Uluslararası sistem teorisinde, "Çok Kutuplu Sisteme Geçiş" olarak adlandırılan bu sistemin ihtiyaçları da savunma sanayisinde farklı şekillerde yankı buldu . Bahsettiğimiz bu uluslararası güvenlik anlayışındaki değişimin savunma sanayisinden talebi, bilgiyi hızlı şekilde işleyebilen ve sonucunda daha çevik operatif kabiliyete sahip sistemler oldu.
Teknolojik kısıtın da son 10-15 yılda büyük çoğunlukla ortadan kalkması, bu talep edilen sistemlerin geliştirilmesine ve hatta faal olarak harp meydanında kullanılmasına olanak sağladı. Bahsettiğimiz bu talep edilen sistemleri, konumuz çerçevesinde somutlaştırırsak karşımıza birkaç ana sistem çıkıyor.
Bunlardan ilki ISR (İstihbarat , Gözetleme ve Keşi , opto-elektronik ve elektronik harp donanımlarının küçültülmesi; ikincisi yeni nesil subsonik/hipersonik savaş uçaklarının yerini alacak insansız sistemler, diğeri ise bu insansız sistemlerin potansiyellerinin daha efektif kullanılması.
Buradan hareketle, değişen güvenlik ihtiyacında donanımsal gelişimin operasyonel etkisini ele alacağız.
Operasyonel etkinlik kapsamında İstihbarat, Gözetleme ve Keşif (lntelligence, Surveillance, Reconnaissance /ISR) bir ordu için olmazsa olmaz yeteneklerden sadece üçü ama bunlar etki itibarıyla çatışmanın başlangıcını ve sonucunu etkileyen kritik hususlar.
Bu hususların sağlanması başta yer radarları, iletişim uyduları ve havadan erken uyarı ve kontrol (Airborne Warning and Control System / AWACS) gibi sistemlerle yapılıyor ancak yeni jeopolitik
güç dengesinde, görece statik sistemlerin artık yerlerini daha dinamik platformlara bıraktığı da aşikar.
Özellikle kendi topraklarının ötesinde keşif gözetleme faaliyeti yürüten devletler deniz platformlarını tercih ediyor. Bunun en güzel örneği olan uçak gemilerini ele alabiliriz. Hem aktif hava savunma/saldırı operasyon yeteneğine sahip uçakları barındıran hem de taşıdığı elektronik harp ve radar sistemleriyle hareket eden bir üs görevi görüyor.
Operasyonel devamlılık için aktif ISR yeteneği, uçak gemilerinden kalkan AWACS kabiliyetine sahip uçaklarla ortaya konuyor fakat burada devamlılığın sağlanması hususu, yeterli insan gücü, bakım-idame masraflarının artması dolayısıyla sekteye uğruyor.
İhtiyacı karşılayacak donanım ve insan gücü arzı, çoğu ülke açısından henüz bu talebi karşılayacak seviyeye ulaşamadı. Bunun başlıca sebepleri, nitelikli pilotaj eğitiminin yüksek maliyetli ve
uzun sürelere ihtiyaç duyması ve yeni nesil konvansiyonel savaş uçaklarının satın alımında, bakım ve idamesinde ülkelerin ağır maliyetler ve taahhütler altına girmesi. Özellikle ABD uçak gemilerindeki avcı/bombardıman görevlerini yerine getiren Boeing F/A-18E/F Super Hornet uçakları, sürekli modernizasyonla çağdaşlarını yakalamaya çalışsa da yüksek birim fiyatları ve
bakım maliyetleri nedeniyle popülerliğini kaybetti.
Burada bir diğer güncel örnek olan F-35 savaş uçaklarını ele alalım. F-35'in uçak gemilerinden kalkabilen, Dikey kalkış ve iniş (Vertical Take-Off and Landing / VTOL) versiyonu olan F-35C 'lerin bakım maliyeti, uçağın kendisinden katbekat fazla.
Denizde artan tehditler ve hayati çıkarların korunması; bilinen tabiriyle Mavi Vatan'ın
gü venliği için büyük bir filonun finanse edilmesi zorunluluğu, devletler üzerindeki baskıyı artırıyor. Aynı şekilde hava ve deniz gücü projeksiyonunu önemli ölçüde değiştirecek bir kuvvet çarpanı olan yıkıcıteknolojileri geliştirebilmek, bir diğer çıkış noktası.
Bu bağlamda insansız hava araçlarının (İHA) muharebe potansiyelini tam olarak
değerlendirebilen yeni bir savaş gemisi sınıfının ku llanımı, ABD'nin 2003'te ilk kez çıkardığı Dört Senelik Savunma Değerlendirmesi (Quadrennial Defense Review / ODR) belgesinde , "Kat edilmesi gereken uzun bir yol" olarak belirtilmişti.
Operasyonel maliyeti, uçak gemilerinde kullanılan insanlı, çift motorlu Boeing F/A-18E/F Super Hornet gibi yüksek olmayan İHA kullanımının, uçak gemisinin çok sayıda eskort gemisi gerekliliğini de azaltabileceği öngörülüyor.
İHA'ların, uçak gemilerinde pilotlu uçakların başarabileceğinin çok ötesinde performans seviyelerine ulaşması bekleniyor. Şu anda sabit kanatlı İHA'larla elde edilebilecek iniş performansı gelişimi belirli seviye geldi.
Potansiyel faydalar arasında; durmaya yakın yaklaşma hızının düşürülmesi, geminin yakınında batma oranının düşürülmesi , konma sırasında batma hızının düşmesi , durdurma telinden iniş konumu sapmasının azaltılması ve uçuş yolu sapmasının referanstan azaltılması yer alıyor.
Bu perspektifte ABD'nin projelendirdiği ve ilk uçuşunu 2011 yılında yapan Northrop
Grumman X-47B İnsansız Silahlı Hava Sistemi (Unmanned Combat Aair System) / UCAS) ABD Donanmasındaki uçak gemilerinde kullanılması için özel olarak tasarlandı. Uçak gemilerinden kalkacak ve diğer insanlı ve insansız uçar sistemleri de desteklemek için tasarlanan bir diğer sistem, Boeing'in MO-25 tanker İHA'sı.
ABD Donanması için tasarlanan bu İHA, havada diğer insanlı uçaklara yakıt ikmali yapabilme kabiliyetine sahip. Böylece uçak gemilerine konuşlandırılan Boeing F/A-1SE/F Super Hornet , Boeing EA-1SG Growler ve Lockheed Martin F-35C 'lerin savaş menzili artacak .
Birleşik Krallık'ta da Kraliyet Hava Kuwetleri (Royal Air Force / RAF) ve Kraliyet Donanması,
Kraliçe Elizabeth sınıfı uçak gemilerinde insansız hava araçlarının kullanılması
için hazırlıklara başladı . Süreç kapsamında HMS Queen Elizabeth (R08) ve HMS Prince of Wales (R09) uçak gemilerinde, F-35B Şimşek ll'lerin yanı sıra sürü dronlar ve "Loyal wingmen" olarak tanımlanan İHA'ların da kullanımı planlanıyor.
Bir diğer "wingmen" konseptini geliştiren ülke olan Çin'in Lijian İnsansız Hava Muharebe Aracı (Unmanned Combat Aerial Vehicle / UCAV) İHA'sı, uçak gemilerinde kullanılmak üzere yenileniyor.
Şu an Çin'in sahip olduğu iki uçak gemisi, Liaoning ve CV-17, onları yalnız VTOL uçaklarıyla sınırlayacak kayak rampalarına sahipken, sıradaki uçak gemisi CV-18 muhtemelen elektromanyetik mancınıklara sahip olacak. Bu mancınıklar,
CV-18'in ve nükleer enerjiye sahip haleflerinin, turbofan motorları tarafından tahrik edilen daha ağır ve daha hızlı dronları fırlatmasını sağlayacak.
Ülkemizde de milli gurur kaynağımız Baykar Bayraktar TB3'nin Anadolu L-400 amfibi hücum gemisinde kullanımına yönelik konsept kamuoyuyla paylaşıldı.
Girdiği muharebelerde üstün başarı gösteren ve rüştünü ispatlayan TB2'nin bu konsepte uyarlanacak olması dünya basınında da büyük yankı buldu ve heyecan yarattı.
Alternatif sistem testlerinin uzun süredir devam etmesi ve konsept olarak kalması, TB2'nin diğerlerinden ayrılmasını da sağladı. Özellikle ROKETSAN'ın geliştirdiği MAM-U MAM-C mühimmatları ve faydalı yükleri ile Anadolu platformunun yeteneklerinin birleştirilmesi, kuvvet dengesini Türkiye lehine kritik şekilde çevirecek.
Otonom İHA'ların uçak gemilerinde kullanımı konseptinin yaklaşık 20 senelik bir geçmişi olsa da artık Türkiye'nin teknolojiyi ve askeri doktrini takip eden değil, denk bir şekilde geliştiren ve hatta bazı noktalarda liderlik eden konumu mutluluk verici.
Muzaffer Ünsaldı | SAHA İstanbul Kurumsal İletişim ve Marka Yöneticisi